Thursday 3 March 2016

Brno, Çek Cumhuriyeti

Brno, Prag`a giderken içinden geçtiğimiz ve bu sayede çok ufaktan tanıdığımız ve merak ettiğimiz bir Çek şehri. Zaten orada yaşamaya başladığından beri arkadaşımız Barış`ı ziyaret etmeyi istiyorduk. Ha bu hafta ha bi sonraki hafta derken geçtiğimiz Kasım ayında Student Agency`den otobüs biletlerimizi aldık. Cumartesi sabahı son dakika yetişmeyi başardığımız otobüsümüze yerleştik, iki saatten kısa süren bir yolculuğun sonunda Brno`ya vardık. Barış bizi karşıladı, eşyalarımızı Barış`ın evine bıraktıktan sonra şehirde dolanmaya başladık. Brno`nun da use-it haritası var (use-it dedik ya). 

Brno bir öğrenci şehriymiş. Üniversite tatilleri zamanında boşalır, üniversite başlayınca tekrar dolarmış. Bir şehir öğrenci şehri olunca bir sürü artı noktayı beraberinde getiriyor. Şehir küçük olmasına rağmen mekan sayısı oldukça fazla oluyor ve şehir geç saatlere de bile hareketliliğini yitirmiyor. Brno`da biraz böyle bir şehir gibi geldi bana. Öncelikle meydandayız.






Noel zamanı çoğu Avrupa şehri gibi burası da cıvıl cıvıl olmuş. Noel marketi geleneği burda da var. Marketler kurulmuş, yemek kazanları kaynıyor, sıcak şaraplar ve punç`lar servis ediliyor. Herkes bir şekil ısınmaya çalışıyor, nitekim hava oldukça soğuk.



Biz de punch`larımızı alıp yudum yudum ısınmaya çalışıyoruz ama içeceklerimiz bizi pek ısıtamadan kendileri soğuyor bile..



Meydanda `cock clock` denen bir metal bir saat var. Çek`ler saat yerine başka isimler takmışlar tabi ki bu garip cisme, benzettiklerinden esinlenerek, `dildo` ya da `roket` gibi mesela :) Bu `şey` bir nevi saat ama değişik bir saat. Öyle bildiğin saati göstermiyor, ama saat 11`de çanlarla müzik yapıp, içinde bayrak olan bir top çıkartıyormuş. Ama biz görmedik ne yaptığını. 2005 yılında şehrin 1645`teki İsveç kuşatmasından kurtulmasının anısına sehrin meydanına yerleştirilmiş. Efsane şöyleymiş; İsveç komutanı `eğer şehir öğlen 12`ye kadar teslim olmazsa, kuşatmayı durduracağını ve geri döneceğine` dair söz etmiş. Bunun üzerine de, Brno halkı öğle saati canlarını bir saat önce çalarak, komutanı ve İsveç ordusunu kandırmayı başarmış ve şehri kuşatmadan kurtarmışlar.



Noel marketlerindeki standlarda türlü çeşit rengarenk el yapımı eşya satılıyor. Hepsi ilgi çekici ve al benili. Noel ağacı süslemeleri:



Porselenler, kupalar..



Demir işçiliğinin geldiği son nokta, demirden puzzle`lar.



Küpeler benim favorim.



Biblolar



Brno`da sağda solda hep ökseotu gördük. Avusturya`da ökse otunu Noel zamanında çok görmedim ama burada Noel zamanında oldukça önem verilen bir figür anladığım kadarıyla. Ökse otunu nerede görsem dikkatimi çeker zaten, tabi bu durum daha çok doğada bitkilerin üzerinde asalak yaşayan ökse otu bitkilerini görünce olur, ben de genelde `aa ökse otu, vay asalak vay` diye bir tepki veririm. Ökse otu üstünde yaşadığı bitkinin suyunu ve besinini kullanarak parazitik bir yaşam sürer, zamanla da ev sahibini öldürür. Gerçi son zamanlardaki araştırmalarda, ökse otu varlığının o ekosistemdeki çeşitliliği arttırdığına dair veriler elde edilmiş. Ökse otu, her ne hikmetse, Batı kültürlerinde eskiden beri doğurganlığı ve dayanışmayı sembolize ediyormuş. Filmlerden biliyoruz, Noel zamanında çiftlerin ökse otunun altında öpüşmemesinin kötü şans getirdiğine inanılırmış. Hatta bir rivayete göre, çiftler her öpücükle ökse otunun üstünden bir meyve koparmalı ve meyveler bitene kadar da öpüşmeliymiş :D Bu bilgileri de kenara not düşerek, rengarenk boyanmış ve doğal halleriyle türlü ökse otları:



Avusturyalıların `weihnachtskranz` dedikleri bitkilerden taçlar ve başka bir standta tahtadan oyuncaklar.. 



Tahta oyuncakların dansı



Herşeye heves edip birşey almamayı başarmanın verdiği gururla St. Peter ve Paul katedralinin olduğu tepeliğe tırmandık. Güneş batıyor, ortalık alaca karanlık. Katedral oldukça gotik, yani benim gotik`ten anladığım haliyle, bir anda vampir yarasalar çıkacakmış gibi korkutucu bir havası var :)



Katedral bahçesindeyiz, her yer haç.



Bi de kuşlar. Gün kavuşurken ne de güzel ötüyorlar.



Akşam yemeği için Barış bizi `charlie`s square` diye bir restoran-pub`a götürdü. Çek mutfağını Avusturya mutfağına benziyor, et ve hamur ağırlıklı. Bu bölgede oldukça meşhur olan domuz bileği denedik ilk defa. Porsiyonların büyüklüğünü tahmin edip ona göre sipariş edemediğimizden çok fazla geliyor gelenler, yani çatlayana patlayana kadar yidik.




İkinci gün kahvaltıdan sonra yürüye yürüye kaleye çıktık. Brno`nun yolları çok geniş.




Kaleye tırmanırken, Roma`nın kuruluşuyla ilgili olan efsaneyi tasvir eden insan bebeklerini besleyen dişi kurt heykeline denk gelip, şaşırdık.



Kalenin manzarası biz yükseldikçe güzelleşti. Hava da güzel olunca fotoğrafları çeki çekiverdik.




Kaleye çıkan merdivenler




Kalenin iç avlusunda derince bir kuyu ve birbirine bağlanmış canlar var.



Bu can grubu, 1990 yılında yapılıp buraya yerleştirilen 16 kilo ile 220 kilo arasında değişen 15 adet candan oluşuyormuş.



Kalenin en tepesinden bolca manzara ile günü bitirip, biraz ısınmak, bişeyler atıştırmak ve son bir Çek birası içmek için merkeze uğradık.




Barış`a herşey için teşekkür edip, en yakın zamanda görüşmek üzere sözleşerek veda ettik ve otobüsümüze binerek evin yolunu tuttuk.

2015 Kasım, Gülşah & Güven & Barış

No comments:

Post a Comment