Monday 25 January 2016

Bir zamanlar `Güney Polonya`

Bu gezinin üstünden nerdeyse iki yıl geçti. Ama çok güzel bir gezi olduğundan buraya eklemek istiyorum. Yaprak ve Semih`le 2014 yılının Haziran ayında Güney Polonya`ya doğru 3 günlük arabalı bir gezi planladık. Haritada işaretlediğim gibi, ilk istikamet Wroclaw şehriydi. Wroclaw`da bir gün kalıp, Krakov tarafına geçtik. Krakov tarafında ziyaret etmek istediğimiz Auschwitz Yahudi toplama kampı ve zamanımız olursa, Wieliczka tuz madeni idi. Üzerinden epeyce bir zaman geçtiğinden, ancak hatırladığım kadarını aktarabileceğim. O yüzden, bol resimli, az yazılı bir yazı olabilir.



Arabamızı Sixt`ten teslim alıp yola koyulduk. Çek cumhuriyetine girince yol kenarındaki market gibi yerden otoban bileti aldık. Burda sistem biraz farklı, bileti alıp camına koyuyosun, kontrol olursa biletin olması gerekiyor. Çek`ten geçip Polonya sınırlarına giriş yaptık, birkaç saat sonra da Wroclaw`a vardık. Kaldığımız yer www.booking.com`dan ayarladığımız `WenderEDU Business Center` diye, yurt gibi ama temiz ve nezih bir konaklama yeriydi. Otoparkına arabayı bırakıp, Wroclaw şehir merkezine doğru yürümeye başladık. Şimdiye kadar belirtmedim sanırım, booking.com kalma yeri ayarlamak için en sık kullandığımız websitesi, çoğu yerde ücretsiz rezervasyon yapılabiliyor.



WROKLAW
Kapısını açık bulduğumuz ulusal müzeye bir göz atalım diye giriveriyoruz (http://www.en.mnwr.art.pl/).Güzel bir müzeydi, klasik kısmında Hristiyanlıkla ilgili bolca eser vardı.






Çıktığımızda, güneş hala pırıldıyordu dışarda.




Yaprak`la zıplama denemelerimiz :)






 Tarihi pazar yeri




Alışkın olduğumuz bir manzara, üstü kilitlerle kaplanmış bir köprü. Ama dikkatimizi çeken, yüzlerimizde gülümsemeye neden olan kazınmış `diren gezi` yazısını görmek oluyor :)



Meydandayız, güneş yavaştan kayboluyor.





Şehirle ilgili farkettiğimiz bir ayrıntı, heryerde free wifi olmasıydı. Sonrada, bunun sadece Wroclaw`a özgü olmadığını, Krakov`da da durumun benzer olduğunu farkettik.

Acıktık. Yerel yemeklerden yiyip, birasından tadasımız var. Bu isteğimize uygun gelen bir yere oturduk.



Biz bahçesinde oturduk ama iç mekanın duvarlarında ilginç öğeler gözlemledik. Robotnicy '80 (Workers `80), 1980 Ağustos`undaki `solidarity` adındaki sendika hareketini ve bu hareket sonucunda Polonya işçilerinin kazandığı haklarla ve iş koşulların iyileştirilmesiyle ilgili bir belgesel filmmiş.



Filmi merak edenler için, aşağıya ekledim. Maalesef, altyazı bulamadım ama Lehçe anlayan varsa da altyazı yerleştirirse ne kadar da güzel olur :)



Bu mekanla ilgili hatırladım başka bir ilginç ayrıntı da, tuvalete giderken gözüme ilişen gizli oda. Odanın girişi dolap kapağındandı, ama odanın içi normal genişlikteydi. Eskiden o oda da neler yaşandı acaba diye düşünmeden edemediğimi hatırlıyorum. Bu kadar çok şey hatırladığım ve yazabildiğim restoranın maalesef adını hatırlamıyorum :( Meydanda ve şehirde biraz daha turlayıp, odalarımıza gidiyoruz.



Sabah kahvaltımızı edip, önce Centennial Hall (Hala Stülecia)`e uğrayıp sonra Auschwitz`e doğru yola çıktık. Burası şehir Almanya imparatorluğuna aitken, sergi, konser, tiyatro, opera etkinlikleri için inşa edilmiş. Güven, sıcaktan sus havuzuna ayaklarını soktuğu için güvenlikçiler tarafından uyarılmadan hemen önce objektiflerimizi böyle takıldı :)




Auschwitz Yahudi toplama kampına vardık. Rehberin anlattıkları sayesinde, insanın içinin kaldıramadığı uygulamaları, deneyleri öğrendik. Bir insanın başka bir insana, yaptıklarının sorumluluğu başkasına atarak ve kendinde bir suç görmeyerek neler yapabileceğine şahit olduk. Buradaki geçirdiğimiz bir kaç saat zor geçti. Çıktığımızda, kötüydük. Ama görmemiz gereken, öğrenmemiz gereken şeyler öğrendik. Her insanın gidip ziyaret etmesi gereken yerlerden toplama kampları. Buradan bu yazıya ekleyeceğim tek fotoğraf, kampın ana giriş kapısı ve üstünde demir harflerle yazan meşhur söz: `ARBEİT MACHT FREİ`. Bu kadar doğru bir söz, ama ne kadar yanlış bir yerde..




KRAKOV
Krakov yolunda yavaştan kendimize geldik. Şehire varınca hemen odalarımıza yerleşip, hem karnımızı doyurmak hem de şehri görmek için oyalanmadan çıktık. Bizim farkettiğimiz kadarıyla, Krakov`da çok büyük bir park problemi var. Park edicek yer bulamadığımız için arabayı otoparka bıraktık, tam ne kadardı hatırlamıyorum ama az olmayan bir miktar Polonya zloty`mizin otopark görevlilerine gittiğini hatırlıyorum.






Tripadvisor`dan bulduğumuz ama adını yine hatırlayamadığım bir restorantta tıka basa yedik, porsiyonlar dolu doluydu, biraya ve ete doyduk :)




Sabah kısaca tekrar turladık Krakov`u. Kalenin ordayız, Wawel Katedrali, dragon derisine benzetilen altın kubbeli şapel (zaten Krakov da ejderhasıyla ünlü) ve Wavel kalesi.




Krakov`u yeterince gezemediğimize hayıflanarak, ama Wieliczka tuz madenini de dönüş yolunda gezmek istediğimizden, Krakov gezimizi bitirdik.


Wieliczka Tuz Madeni
Wieliczka tuz madeni eskiden (ve hala) çok önemli bir mineralmış. Tüzün eskiden neden bu kadar önemli olduğunu anlamak zor değil. Eski zamanlarda, gıdaları uzun süre saklayabilmenin tek yolu tuzlama denilen yöntemdi. Üretimi zor ve sınırlı olduğundan, uzun süre değerini korumuş tuz. Bu maden, 13. yüzyıldan beri işleyen dünyanın en eski madenlerinden biri olmasının yanı sıra, Polonya kültüründe de ayrı yeri varmış. 2007 yılına kadar çalışıyormuş ve 30 seneden fazladır UNESCO listesindeymiş.

Polonyalı`ysan 55 zloty olan bileti, turist olduğumuz için 84 zloty`ye alıp, İngilizce tura katılıp madene girdik. Madenin içi serin, dışarının sıcağından girince bi rahatlatıyor. Ama madenin derinliklerine indikçe rahatlık hissi yerini üşümeye bıraktı. Madenin girişi ve bu merdivenleri geri çıkacak mıyız acaba diye düşündüren merdivenler. Madenin derinliği 327 metre, uzunluğu 287 kilometreymiş.



Çevremiz tuz kaplı duvarlar ve tuzdan yapılmış heykellerle sarılı.




St. Kınga's Şapel`i.. Herşeyin tuzdan yapıldığına inanmak çok zor.








Polonya sosyetesinin evlenmek için gözdesi olmuş olan salon ve turun sonunda bizi yeryüzüne çıkaran asansör.

Tuz madeninden etkilenmiş bir şekilde ayrıldık. Bu madenden sonra Hallstadt`ta ziyaret ettiğimiz maden (Hallstadt yazısı için: buraya) pek de etkileyici gelmedi, verdiğimiz paraya acıdık açıkçası.

Dolu dolu geçen iki günün ardından, yorgun bir şekilde Semih kaptan sayesinde sağ salim Viyana`ya döndük.

2014 Haziran, Gülşah & Güven & Yaprak & Semih 

No comments:

Post a Comment